Çocuklar, duygularını ve ihtiyaçlarını çoğu zaman davranışları aracılığıyla ifade ederler. Ancak bazı durumlarda bu davranışlar öfke nöbetleri, saldırganlık, inatçılık, kurallara uymama veya yalan söyleme gibi olumsuz biçimlerde ortaya çıkabilir. Bu tür davranışlar yalnızca “yaramazlık” olarak değerlendirilmemelidir. Antalya Terapi Merkezi uzman psikologları, davranış bozukluklarının çocuğun iç dünyasındaki bir çatışmanın dışa vurumu olabileceğini belirtiyor. Erken dönemde fark edilen ve doğru şekilde yönlendirilen bu davranışlar, ilerleyen yaşlarda kalıcı sorunların önüne geçebilir.
Davranış bozukluğu, çocuğun yaşına ve gelişim düzeyine uygun olmayan, toplumsal kuralları ihlal eden, zarar verici veya karşı gelici davranış örüntülerinin süreklilik göstermesiyle tanımlanır. Antalya Terapi Merkezi psikologları, çocukların zaman zaman öfke nöbeti geçirmesinin veya inatçı davranmasının normal olduğunu; ancak bu durumların sürekli hale gelmesi, okul ve aile yaşamını olumsuz etkilemesi durumunda profesyonel destek gerektiğini vurguluyor.
Davranış bozukluğu genellikle 7 ila 13 yaş arasında belirginleşir. Bu dönemde çocukta empati eksikliği, kuralları hiçe sayma, yalan söyleme, eşyaları izinsiz alma, öfke patlamaları veya saldırganlık gibi belirtiler görülebilir. Antalya Terapi Merkezi uzmanlarına göre bu davranışların ardında genellikle duygusal ihmal, aile içi çatışmalar, ebeveyn tutarsızlıkları veya düşük özsaygı gibi faktörler yatar.
Antalya Terapi Merkezi, çocuklarda davranış bozukluklarını değerlendirirken yalnızca semptomlara odaklanmaz; davranışın altında yatan duygusal sebepleri anlamaya çalışır. Uzman psikologlar, her çocuğun davranış biçiminin bir mesaj taşıdığını belirtir. Bu nedenle terapi sürecinde hem çocuğun iç dünyası hem de aile dinamikleri birlikte ele alınır.
Uygulanan başlıca terapi yöntemleri arasında Oyun Terapisi, Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) ve Aile Terapisi yer alır. Oyun terapisi, çocuğun duygularını ifade etmesine olanak tanır; çocuk, sözcüklerle anlatamadığı duyguları oyun aracılığıyla dışa vurur. Bilişsel Davranışçı Terapi ise çocuğun olumsuz düşünce kalıplarını değiştirmesine ve daha uygun davranış biçimleri geliştirmesine yardımcı olur. Aile terapisi ise ebeveyn-çocuk ilişkisini güçlendirmeye, iletişim kanallarını yeniden düzenlemeye odaklanır.
Antalya Terapi Merkezi uzmanlarına göre çocuklarda davranış bozukluklarının tek bir nedeni yoktur. Genetik, çevresel ve psikolojik faktörler bir araya gelerek bu davranışları şekillendirir. Aile içi iletişim eksikliği, tutarsız disiplin anlayışı, aşırı otoriter veya aşırı serbest ebeveyn tutumları, duygusal ihmal, okulda yaşanan zorbalık gibi etkenler bu bozuklukların gelişiminde etkili olabilir.
Bazı çocuklar, kaygı veya depresyon gibi içsel sorunlarını agresif davranışlarla dışa vurabilir. Antalya Terapi Merkezi psikologları, “davranış bozukluğu” ifadesinin çoğu zaman çocuğun yardım çağrısı anlamına geldiğini belirtir. Bu nedenle ebeveynlerin bu işaretleri erken dönemde fark etmesi büyük önem taşır.
Antalya Terapi Merkezi uzman psikologları, çocuklarda davranış bozukluklarının önlenmesi ve yönetilmesi için ebeveynlere şu beş önemli öneriyi sunuyor:
Antalya Terapi Merkezi, yalnızca çocuğu değil, aile sisteminin tamamını terapi sürecine dahil eder. Çünkü bir çocuğun davranışları, çoğu zaman aile içi iletişimin bir yansımasıdır. Merkezdeki terapilerde ebeveynler, çocuğun ihtiyaçlarını daha iyi anlamayı, duygusal tepkilere nasıl yaklaşmaları gerektiğini ve sağlıklı iletişim kurma yollarını öğrenir. Böylece hem çocuğun davranışları hem de aile içi atmosfer olumlu yönde değişir.
Sonuç: Sabır, Sevgi ve Bilinçli Destek
Çocuklarda davranış bozuklukları, doğru yaklaşım ve sabırla aşılabilecek süreçlerdir. Ebeveynlerin anlayışlı, sabırlı ve kararlı tutumu, çocuğun duygusal gelişimi için en güçlü destektir. Antalya Terapi Merkezi, bilimsel yöntemlerle çocuklara ve ailelere rehberlik ederek hem bireysel hem ailevi düzeyde sağlıklı bir denge kurulmasına katkı sağlamaktadır. Unutmayın, her davranışın bir nedeni vardır; önemli olan o nedeni doğru okumak ve sevgiyle yönlendirmektir.
Yazar: Klinik Psikolog Deniz Beren Kılıçlı
Kaynak: Antalya Psikolog
Reklam & İşbirliği: [email protected]